Yükseliş
Rehberi 3
Fiziksel
beden ve enerji bedenlerin dengelenmesi: Fiziksel Beden
Ruhumuzun ve bilincimizin evi, mekanı fiziksel bedenimizdir. Bedenin güçlü, sağlıklı ve yüksek yaşam enerjisine sahip olması çok önemlidir. Bedenin sağlığını belirleyen iki temel faktör vardır. Biri beslenme, diğeri de düşüncelerin ve duyguların etkisi. Tıp bilimi
yakın zamana kadar insan sağlığı üzerinde beslenmenin ve duyguların etkisini
görmezden gelmiş, daha çok sistem bozulduktan sonra düzeltmeye odaklanmıştır. Günümüzde de modern tıp açısından çok büyük
değişiklik olmamakla birlikte-ki beslenme ve duyguların etkisi kısmen kabul
edilmiştir- sağlık ve iyileşme alanında tamamlayıcı pek çok anlayış ve yöntem
ortaya çıkmıştır.
Bugün bilinç düzeyi yükselmiş olan pek çok insan doğal
beslenme ve hareket etmenin öneminin farkındadır ve bu ilkeleri yaşamına
geçirmeye çalışmaktadır. Ancak yıllar boyunca insanlara empoze edilen yaşam
tarzları ve beslenme alışkanlıkları nedeniyle insanlar bedenlerinin sesini
duyamaz olmuşlardır. Örneğin, ağrılar bedenin bilgilendirme çabası değil de,
giderilmesi gereken bir sıkıntı kaynağı olarak görülmüş; bedenin belirli
yiyeceklere karşı istekleri bilimin beslenme önerileri ile duymazdan gelinerek
kesilmiştir. Sonunda bedenin kendini ifade etme yolları kapanmış ve hastalıklar
biçiminde kendini gösteren ifade yolları ortaya çıkmıştır. Ağrıyı uyaran bir
konuşma olarak nitelendirirsek, bir tümör haykıran bir çığlıktır herhalde. Bu durumda
bile insanlar çoğu zaman bu haykırışları duymamaktadırlar.
Kendi doğal durumuyla sağlıklı bir beden için yapılabilecekler:
- Bedeninizin sesini yeniden kazanın. Derin bir içsel odaklanmayla yeniden kazanabileceğiniz bu sese göre yeme, içme ve uyuma alışkanlıklarınızı gözden geçirerek düzenleyin.
- Bedeninizin yapısını ve özelliklerini keşfedin. Çin Tıbbının “Beş Element Teorisi” ve Hint Tıbbının “Ayurveda-Dosha” kavramları işe yarar çerçeveler sağlar.
- Yediklerinizin organik ve taze olması için çaba gösterin. Olabildiğince makrobiyotik bir beslenme tarzı benimseyin.
Modern bir toplumda bunu yapmak o kadar kolay bir iş
değildir. Bununla birlikte yapılabilecek bazı şeyler de vardır. Bunlardan
birisi Makrobiyotik beslenmedir. Makrobiyotik beslenme, insanların beslenme
alışkanlıklarında ciddi bir değişim yapmalarını gerektirir.
Naturopat hekim Dr. Hazel Parcelles gıdaları enerjilerine
göre iki gruba ayırır: yin ya da dişil enerjiler içerenler ve yang ya da eril
enerjiler içerenler. Bir dereceye kadar yang ve yin içeren tüm besinler, nötr
olanlar ortada kalacak şekilde bir çizgi üzerinde gösterilebilir. Makrobiyotiğe
göre, bizler taşıdıkları enerjiye bağlı olarak bu besin tiplerinden belirli bir
karışımı tüketmemiz gerekiyor. Bu karışım yaşadığımız yere ve mevsime göre değişir.
103 yaşında hala şifacılığını sürdüren Parcelles, yaşamı
destekleyen ya da güçlendiren enerji alanlarına sahip olup olmadıklarını
belirlemek için gıdalardaki yaşam enerjilerini ölçme alanında öncülük etmiştir
(enerji oranı atım frekansları anlamına gelir). Gıdalardaki yaşam enerjisi
oranlarını sarkaçla ölçmek için bir yöntem geliştirdi. Eğer herhangi bir gıda
yaşamı destekleyen ya da güçlendiren oranın altında ölçülürse yenmemeliydi. Eğer
yenirse, bu besin enerjiyi sistemin dışına çıkarmaktadır.
Parcelles’e göre besinlerdeki yaşam enerjisi oranlarını
azaltan başlıca iki şey vardır: Birincisi tarım ilaçları ve asit yağmuru gibi
etkenlerden kaynaklanan kirlenmedir. Besinlerin sağlıklı olabilmeleri için en
azından insan enerji alanı atım oranı kadar yüksek bir aurik atım oranına sahip
olmalıdırlar. Taze, doğal yollardan yetiştirilmiş besinler tarım ilaçlarıyla
kirletilmiş olanlardan her zaman daha yüksek enerjiye sahiptir.
Dr. Patrick ve Dr. Gael Crystal Flanagan uun yıllar yüksek
güçlü karanlık alan mikroskobuyla besinlerin kan üzerindeki etkilerini
gözlemlemişler. Organik ve çiğ meyve ve sebzelerin kanı derhal ve pozitif
şekilde etkilediğini bulmuşlardır. Buna karşılık zehirlerin ve kirletici
maddelerin besinlerdeki potansiyeli yok etme eğilim gösterdikleri ve bedenin
beslenme ihtiyaçları bakımından kullanılamaz hale getirdiklerini bulmuşlardır.
Buna
göre;
- Tarım ilaçları ürünün titreşimsel oranını hayatı sürdüren oranların altına indirmekle kalmaz, ürünün enerji örüntüsünü de bozar, doğasını değiştirir.
- Süt ve süt ürünlerinde, patates cipsinde, işlenmiş besinler ve etlerde bulunan doymuş yağlar kanın kümelenmesine ve yapışkanlaşmasına neden olur.
- Alüminyum tenceler, antasitler, kabartma tozu ve deodorant gibi alüminyum içeren ürünler biyolojik kolloidal (jelatinimsi) sisitmenin dengesi bakımından tahrip edicidir.
Bir leğene ya da mutfak lavabosuna soğuk su doldurun. Bir fincan
dolusu ağartıcı koyun (parfümlü olmayacak). Aldığınız tüm bahçe ürünlerini ve
yumurtaları 20 dakika boyunca bu suyun içinde bırakın. Yirmi dakika sonra soğuk
suyla durulayın. Sonra her zamanki gibi buzdolabına yerleştirin.
Besinlerin enerjilerini kaybetmelerinin ikinci nedeni ise
bozulmadır. Besinler bozulurken frekans oranlarını kaybederler. Eğer bu
besinleri yerseniz sizin de enerji alanınızdaki titreşim oranını
düşüreceklerdir. Alanınız da düşen frekansı kapatmak için sindirim organları
gibi başka bir kaynaktan enerji çekecek ya da bunu atık enerji olarak kenara
atacaktır. Besinleri aşırı pişirmek de onların yaşam enerjisini azaltmaktadır. Hafifçe
buharda pişirilmiş sebzeler yemek, çok pişmiş olanları yemekten daha iyidir.
Etler için enerji alanını düşüren başka bir faktör daha
vardır. Hayvanlar korku içindeyken kesildiklerinde, auraları korkunun enerji düzenlenişine
sahip olur. Sivri uçları olan gri-beyaz dehşet aurası bu hayvanın etini yiyen
insana geçer.
Son bir konu vitamin ve mineral tabletleridir. Bunlar enerji
alanınızın ihtiyacı olan ve doğal vitamin ve minerallerde bulunan enerji
alanına sahip değildirler. Bu nedenle enerji alanının ihtiyaçlarını karşılamazlar.
İlaçlar enerji alanı düşünülerek hazırlanmazlar. Birçoğunun alan üzerinde
negatif etkileri vardır. Sağlığı sürdürmek için gereken normal titreşim
düzeylerini alçaltır ya da değiştirirler.
(Ayurveda ve Beş Element Teorisi ile devam edecek)
Makrobiyotik beslenme konusundaki bilgiler için Barbara
Brennan, Işığın Doğuşu, Meta Yayınları, İstanbul, 2003, s. 149-162’den
yararlanılmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder